15 Nisan 2013 Pazartesi

Kâinâtın Gözbebeği


Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“(Ey Rasûlüm!) De ki: Eğer Allâh’ı seviyorsanız, bana itaat ediniz ki, Allâh da sizi sevsin ve günahlarınızı mağfiret buyursun!..” (Âl-i İmrân, 31)

Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Ümmetim içinde beni en çok sevenlerin bir kısmı benden sonra gelenler arasından çıkacaktır. Onlar beni görebilmek için mallarını ve âilelerini fedâ etmek isteyeceklerdir.” (Müslim, Cennet, 12)

Sahâbe-i kirâm hazarâtının Allâh Rasûlü (sav)’e duydukları dâsitânî aşk ve muhabbetin yanık tezâhürleri sayısızdır:
Enes bin Malik (ra) anlatıyor:
Rasûlullâh (sav) Efendimiz’e bir adam geldi ve:
“–Yâ Rasûlallâh! Kıyâmet ne zamandır?” dedi.
Efendimiz (sav):
“–Kıyamet için ne hazırladın?” diye sorunca o da:
“–Allâh ve Rasûlü’nün muhabbetini…” cevabını verdi.
Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem (sav) Efendimiz:
“–Öyleyse sen sevdiğinle beraber olacaksın.” buyurdular.
Enes (ra) bu rivâyetin devâmında der ki:
“İslâm’a girmekten başka hiçbir şey bizi Allâh’ın Nebîsi’nin “Muhakkak sen sevdiğinle berabersin.” sözü kadar sevindirmemiştir.İşte ben de Allâh’ı, O’nun Rasûlünü, Ebû Bekr’i ve Ömer’i seviyorum ve her ne kadar onların yaptıkları amelleri yapamadıysam da onlarla beraber olmayıumuyorum.” (Müslim, Birr, 163)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna(Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Fettâh: İyilik kapılarınıaçan, mazlumlara yardım edip mü’min kullarını zafere ulaştıran, her müşküle çare bulan, maddi engelleri kaldıran, kuluna manevi kapıları açıp, yüreklerden tasaları, kederleri gideren demektir.

Kısa Günün Kârı
Rasûlullâh (sav), bütün kâinâtın gözbebeği, özü ve var oluş sebebidir. Hakk’ın yüce bir lutfudur. Kul ile Hak Teâlâ arasında bir vuslat rehberidir. O, anlatılabilen ve ifâdenin târiften âciz kaldığı ulvî hâlleriyle kulluk makâmında bedeni fânî oluncaya kadar bizlere Hakk’a kulluğun en yüce nümûnesi olmuştur. Kısaca O, âlemleri kuşatan bir rahmet ve aşktır.

Lügatçe
mağfiret: Allah’ın, kullarının günahlarınıbağışlaması.
dâsitânî: Destansı,destanvari.
tezâhür: Belirme, belirti, görünüm.



12 Nisan 2013 Cuma

Bugün Günlerden Cuma



Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağırıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah'ı anmaya koşun ve alış verişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız, elbette bu, sizin için daha hayırlıdır. Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan isteyin. Allah'ı çok zikredin; umulur ki kurtuluşa erersiniz.” (Cum’a, 9-10)



Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Cemâat sünen-i hüdâdandır. Ondan ancak münâfık geri kalır.” (Terğib, I, 224)



Hz. Ali (ra) Kûfe’de hutbe verirken, Allâh Rasûlü’nden işittiğini bildirerek şöyle buyurmuştur:

“Cuma günü olunca şeytan erkenden çarşı ve pazara bayraklarıyla gider, insanlara bin bir engel çıkararak mânî olmaya, (en azından) onları Cuma’ya geciktirmeye çalışır. Melekler de erkenden gidip mescidin kapılarına dururlar. Gelenleri; birinci saatte gelenler, ikinci saatte gelenler diye yazarlar. Bu hâl, imam (hutbeye) çıkıncaya kadar devâm eder. Kişi mescidde, imamı görüp dinleyebileceği bir yere oturur, can kulağıyla dinler ve konuşmazsa, kendisine iki kat sevap vardır. Kişi uzakta kalır ve imamı dinleyemeyeceği bir yere oturur, sessiz durur ve konuşmazsa bir sevap alır. Eğer, imamı görüp dinleyebileceği bir yere oturur, fakat boş konuşma yapar, sessiz kalmazsa, ona iki vebâl yazılır…” (Ebû Dâvûd, Salât, 209/1051)

Cuma namazına ehemmiyet vererek câmiye erkenden gelen, imamı rahatça duyabileceği bir yere oturarak tefekkürle dinleyen ve huşû üzere bulunan kimseler, elbette böyle olmayanlara nazaran daha kazançlı çıkacaklardır. (Osman Nûri Topbaş, Faziletler Medeniyeti, Erkam Yay.)



Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Kahhâr: Yenilmeyen, yegâne galip gelen, güç sahibi, her şeye istediğini yapacak sûrette gâlip ve hâkim olan demektir.




Kısa Günün Kârı
Cu­ma na­ma­zı­nın Hic­ret es­nâ­sın­da farz kı­lın­ma­sı, müs­lü­man­la­rın ce­ma­at hâ­li­ne gel­me­le­ri­nin ehemmiyet ve za­rû­re­ti­ne işâ­ret et­mek­te­dir.



Lügatçe
sünen-i hüdâ: Uyulması hidâyet, terki delâlet olan sünnetlere denir.
vebâl: Günah.


11 Nisan 2013 Perşembe

Âhiretten Gâfil Olmamak



Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Onlar, dünyâ hayatının görünen yüzünü bilirler. Âhiretten ise, onlar tamamen gâfildirler.” (Rûm, 7)




Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Siz dünyâ işlerinizi daha iyi bilirsiniz, ben de âhiret işlerinizi daha iyi bilirim.” (Müslim, Fedâil, 140.)


Câbir (ra)’dan rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (sav) bir gün pazar yerine uğradı. Etrafında ashâbı da vardı. Rasûlullah, küçük kulaklı bir oğlak ölüsüne rastladı. Onun kulağından tutarak:
“-Hanginiz bunu bir dirheme satın almak ister?” buyurdu. Ashâb:
“-Daha az para ile de olsa biz almayız, onu ne yapalım ki” dediler!.. Sonra Resûl-i Ekrem:
“-Size bedava verilse ister misiniz?” diye sordu. Onlar:
“-Allah’a yemin ederiz ki, o diri bile olsa, kulaksız olduğu için kusurludur. Ölüsünü ne yapalım? diye cevap verdiler. Bunun üzerine Rasûlullah:
“Allah’a yemin ederim ki, Allah’a göre dünya, önünüzdeki şu ölü oğlaktan daha değersizdir”buyurdu. (Müslim, Zühd 2)
Peygamberimiz, ashâbı eğitirken her fırsatı değerlendirmiştir. İnsanlar nazarında bir ölü oğlağın değeri olmadığı gibi, Allah yanında da bu dünyanın bir kıymeti yoktur. İnsanlar, sanki ebedî imiş gibi bu dünyaya bağlanıp kalmamalıdır.


Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Ğaffâr: Daima affedici olup, mağfireti, bağışlaması sonsuz olan, yeniden işlenen günahları örten, setreden ve affeden demektir.


Kısa Günün Kârı
Kemâl Hucendî der ki:
Dünyâ ve bütün lezzetleri bal arasına benzer
Tadı ve hoşluğu çoktur ama zarar ve eziyeti daha da çok
Allah bizi ve sizi dünyâ lezzetlerine dalmaktan korusun. Amin!..

Lügatçe
gâfil: Dikkatsiz, iyi düşünmeyen, uyanık olmayan. Haberi olmayan, ihtiyatsız, başına geleceği önceden düşünmeyen. Allah’ı unutan. Kendi gayr-ı meşru zevkine dalan.

Truffları merakla bekliyoruz ama beklerken de boş durmadık bakın neler yaptık...